İstanbul'un Altında Keşfedilmeyi Bekleyen Gizli Tüneller
Bayram Cemal Sarıtan / 01.04.2011 17:40:56
erhaba Arkadaşlar yukarıda yapılan yorumlara baktımda kimine güldüm kimine şakınlıkla karşıladım. Ben size bu konuda biraz bilgi vereyim istedim. Öncelikle İstanbul Altında kurulu bir şehir var. Bu doğru ama istanbuldaki oluşan büyük deprem sonrasında kalan yer daha sonra bu zemin üzerine yeni bir şehir inşa edilmiş. İkincisi bir insan yürüyebileceği su tünelleri var. Buranında başlangıç yeri Eyüp Sultan eskiden Su kuyularının bulunduğu yer tam yeride belli bunların ama kiminin üzerinde binalar dikilmiş vaziyette ama halen giriş yeri mevcut. Burada yola çıktığınızda Topçular Edirnekapı Topkapı vezneciler Sultanahmet yerebatan sarayı oradan gülhane parkı altından denize bağlanıyor. Deniz altında geçerek 3 kola ayrılıyor. 1 kol Beşiktaş 2. kol Galata kulesi 3. Kol ise kör dedikleri yer tam bilinmiyor. Fakat Denizaltı giriş kısmı kapanmış vaziyette ancak eminönü kapalıçarşı istanbul üniversitesi topkapı sarayı yerebatan sarayı bunlar hepis birbirine bağlı tüneller var. Bu tünellerin Bizanslıların su tünelleri olduğu biliniyor fakat bunun ile beraber esas amaç yer altına gömülen şehre gidiliyor. Ben şunu söyleyebilirim bu tünellere girdim bayağı bir yolda aldım bundan 20-25 yıl önce hayal edemeyeceğiniz bir şey fakat buralar nedeni bilinmezdir hep kapatılıyor. Bu yolları bilen insanlarımız var fakat bu açıklanmıyor nedeni ancak onlar bilir. Şimdi siz ne düşünürseniz bilemem ancak İstanbul şehrimiz halen keşfedilmemiş büyük gizemleri var. Fakat Çarpık yapılaşma Rant hesapları öne çıkmış durumda buralar görmek yerine nasıl bu şehirden fayda sağlarız düşünülüyor. Bakın İstanbul'un Metro yapılan yerlerinnde çalışan insanlarınız var ise bir sorun nasıl cevaplar alırsınız. Ancak eski İstanbul denilen yerdeki tüm yapılaşmayı kaldırırsanız bu söylemiş olduğunuz yerleri keşfederseniz buda mümkün değil hatırlayanınız vardır. Yerebatan sarayında eskiden sandal ile gezintiler düzenlenirdi sonrasında çok fazla kayıp ve kaybolmalar başgösterince yasaklandı şimdi gittiğinizde küçücük bir alanda durarak görebiliyorsunuz her yeri kapatılmış vaziyette ben bunları söylerken buranın tamamını gördüğüm için değil fakat büyük bir kısmını gördüm ve buralarda yaşayan çok insan ile konuştum bu konuda dinlediklerim ve gördüklerimle bayağı bir döküman oluşturdum neden diğer medeniyetlerin gözü burada biliyormusunuz işte bu yüzden avrupada ülkesinde adamın bir yeri gözü gibi bakıyor çünkü başaka tarihi yok ama senin ülkende bunlardan binlercesi ama yazıkki bakan göz yok.
erhaba Arkadaşlar yukarıda yapılan yorumlara baktımda kimine güldüm kimine şakınlıkla karşıladım. Ben size bu konuda biraz bilgi vereyim istedim. Öncelikle İstanbul Altında kurulu bir şehir var. Bu doğru ama istanbuldaki oluşan büyük deprem sonrasında kalan yer daha sonra bu zemin üzerine yeni bir şehir inşa edilmiş. İkincisi bir insan yürüyebileceği su tünelleri var. Buranında başlangıç yeri Eyüp Sultan eskiden Su kuyularının bulunduğu yer tam yeride belli bunların ama kiminin üzerinde binalar dikilmiş vaziyette ama halen giriş yeri mevcut. Burada yola çıktığınızda Topçular Edirnekapı Topkapı vezneciler Sultanahmet yerebatan sarayı oradan gülhane parkı altından denize bağlanıyor. Deniz altında geçerek 3 kola ayrılıyor. 1 kol Beşiktaş 2. kol Galata kulesi 3. Kol ise kör dedikleri yer tam bilinmiyor. Fakat Denizaltı giriş kısmı kapanmış vaziyette ancak eminönü kapalıçarşı istanbul üniversitesi topkapı sarayı yerebatan sarayı bunlar hepis birbirine bağlı tüneller var. Bu tünellerin Bizanslıların su tünelleri olduğu biliniyor fakat bunun ile beraber esas amaç yer altına gömülen şehre gidiliyor. Ben şunu söyleyebilirim bu tünellere girdim bayağı bir yolda aldım bundan 20-25 yıl önce hayal edemeyeceğiniz bir şey fakat buralar nedeni bilinmezdir hep kapatılıyor. Bu yolları bilen insanlarımız var fakat bu açıklanmıyor nedeni ancak onlar bilir. Şimdi siz ne düşünürseniz bilemem ancak İstanbul şehrimiz halen keşfedilmemiş büyük gizemleri var. Fakat Çarpık yapılaşma Rant hesapları öne çıkmış durumda buralar görmek yerine nasıl bu şehirden fayda sağlarız düşünülüyor. Bakın İstanbul'un Metro yapılan yerlerinnde çalışan insanlarınız var ise bir sorun nasıl cevaplar alırsınız. Ancak eski İstanbul denilen yerdeki tüm yapılaşmayı kaldırırsanız bu söylemiş olduğunuz yerleri keşfederseniz buda mümkün değil hatırlayanınız vardır. Yerebatan sarayında eskiden sandal ile gezintiler düzenlenirdi sonrasında çok fazla kayıp ve kaybolmalar başgösterince yasaklandı şimdi gittiğinizde küçücük bir alanda durarak görebiliyorsunuz her yeri kapatılmış vaziyette ben bunları söylerken buranın tamamını gördüğüm için değil fakat büyük bir kısmını gördüm ve buralarda yaşayan çok insan ile konuştum bu konuda dinlediklerim ve gördüklerimle bayağı bir döküman oluşturdum neden diğer medeniyetlerin gözü burada biliyormusunuz işte bu yüzden avrupada ülkesinde adamın bir yeri gözü gibi bakıyor çünkü başaka tarihi yok ama senin ülkende bunlardan binlercesi ama yazıkki bakan göz yok.
Saygılarımla
İstanbul’un altında keşfedilmeyi bekleyen kilometrelerce gizli yol var
İstanbul’un özellikle eski semtlerinin altındaki köstebek yuvasını andıran bu dehlizlerin ve yeraltı yollarının kısa öyküsü... Burada şehrin yeraltı yolları hakkında kısa bilgiler veriyor ama nerelerde olduklarını söylemiyorum, zira, dehlizlerin girişlerinden bahsettiğim anda mekánların bir anda hazine avcılarının akınına uğrayıp savaş alanına döneceklerinden adım kadar eminim.
Önce, konuyu kısa bir şekilde anlatayım: İstanbul’un özellikle eski semtlerinin altı, yüzlerce sene öncesinden kalma dehlizlerle doludur ve o semtlerin toprağın altında kalan kısmı tam bir köstebek yuvasını andırır. Dehlizlerin bazısı Osmanlı, bazısı Bizans, bazısı da Bizans’tan bile önceki zamanlardan kalmadır. Mevcudiyetlerini çok az kişi bilir ve dehlizlerden bırakın turistik broşürleri, arkeolojik kitaplarda bile bahsedilmez.
GEZDİĞİM İÇİN ŞANSLIYIM
Ben, İstanbul’daki bu yeraltı yollarının varlığını çocukluk yıllarımdan itibaren işitir ve dehlizlerle ilgili çok sayıda efsane duyardım. Şehri baştan başa katettikleri söylenir, "Bir ucundan girdin mi saatler boyu yürüyüp diğer ucundan çıkar ve kendini şehrin öbür tarafında bulursun" derlerdi. Hattá sadece mahalleleri değil, Boğaz’ın iki sahilini bile birkaç yerden birbirine bağladıkları anlatılırdı. Bizans zamanında imparatorlar ve patrikler güya gizli temaslar yapacakları zaman gidecekleri yere yeraltından gider, böylelikle gözlerden uzak olurlardı ve dehlizler öncelikle işte bu işe yarardı.
İstanbul’un bu yeraltı yolları, eski masallara bile konu olmuşlardı. Meselá bir Türk serdengeçtisi Bizans İmparatoru’nun kızına áşık düşer; kızı kaçırıp Hipodrom’daki, yani bugünün Sultanahmet’indeki dehlizlerden birine girer, elindeki meşaleyle aydınlattığı karanlık yolda birkaç saat boyunca bazen el yordamıyla yürüyüp Boğaz’ın karşı sahiline geçer ve İmparator’un hákim olamadığı topraklara ulaşıp sevgilisiyle beraber mesud bir hayat kurardı.
KÖSTEBEK YUVASI GİBİ
Yeraltı yollarından bazılarının mevkilerini sonraki senelerde öğrenebildim, hattá dostlarımla beraber içlerine de girdim ve dehlizlerde şartların elverdiği ölçüde gezip dolaştık. Ama dehlizlerin bazılarında toprağın çöküp yolları kapatması, bazılarında da etrafımızı belli bir mesafeden sonra ellerimizdeki fenerlerin bile aydınlatamadığı derin bir karanlığın sarması yüzünden daha ilerilere gidemedik. Kısa dehlizlerin çıkış noktalarına ulaşabildik ama daha uzun olanların nerelere gittiğini bir türlü öğrenemedik.
Şimdi, bu dehlizlerin ne vaziyette olduklarından bahsedeyim:
Bir kısmının duvarları ve tavanları tuğlalarla örülüdür. Bazıları tek bir yoldan ibarettir, bazılarında ise girişten 40-50 metre sonra bir yol ağzına ulaşırsınız ve önünüze değişik yönlere uzanan başka dehlizler ortaya çıkar. Bütün bu bilinmezliğin ortasında bilinen tek bir şey vardır, o da İstanbul’un altını baştanbaşa dolaşan yollar hakkında hiçbirşey bilmediğimiz, hiçbir bilgiye sahip olmadığımızdır.
İşte, İstanbul’un altında uzanan ve devásá bir köstebek yuvasını andıran bu dehlizler, asırlardan buyana ortaya çıkartılmayı ve üzerlerindeki esrar bulutunun dağılmasını bekliyorlar.
Burada, yeraltı yolları hakkında sadece bu kadar yazmakla yetinmek ve yolların nerelerde olduklarını söylememek zorundayım. Zira, dehlizlerin girişlerinden bahsettiğim anda kazma-kürekle çalışanından teknolojiye uyup dedektör kullananına kadar ne kadar hazine meraklısı varsa tamamının yeraltı yollarına dolacağından ve keşfedilmeyi bekleyen dehlizlerin bir anda savaş meydanına döneceğinden adım kadar eminim.
İŞ, ARKEOLOGLARA DÜŞÜYOR
Paris’i, Londra’yı yahut Glaskow’u yakından tanıyanlar gayet iyi bilirler: Bu şehirlerin altında yüzlerce sene öncesinden kalan ve şimdi gayet iyi korunan geniş mekánlar vardır ve bu mekánlar apayrı birer şehir gibidirler. Hattá, Paris’te kısa bir zaman öncesine kadar çok kişinin yaşadığı bu yeraltı mekánlarına şimdi gayet elit bir kesim sahip çıkmıştır ve buralarda verilen davetlerle yapılan toplantılar, katılanlarda bambaşka bir álemde oldukları hissini uyandırır.
Hem Avrupa’daki, hem de İstanbul’daki yeraltı şehirlerini görüp gezmiş bir kişi olarak söylüyorum: İstanbul’un dehlizleri, Avrupa’daki benzerlerinden daha eski olmasının yanısıra, çok daha esrarlı ama daha sıcak bir havaya sahiptir ve ortaya çıkartıldıkları anda cazibe merkezi olurlar. Ben, Konstantin’in kayıp surlarını ortaya çıkartan arkeologlarımızın günün birinde "yeraltı İstanbul’u"na da el atacakları ve binlerce senelik şehrin yerin altında unutulup kalmış olan simetriğini de bulacakları günü hayal ediyorum.
Bu tür söylentileri her zaman duyardık. İstanbul'u baştan başa kateden tünellerin olduğunu hep söylerlerdi ama yeri belli değildi. Tabii yeri açıklanırsa hemen define avcıları buraları yağmalayacak. Bu durumda bu tünellere devletin el koyması ve koruma altına alması lazımdır. Yalnız merak ettiğim bu tünellerin neden bugüne kadar gizli tutulduğu ve hala hiçbir şey yapılmayacak mı acaba?
İstanbul’un özellikle eski semtlerinin altındaki köstebek yuvasını andıran bu dehlizlerin ve yeraltı yollarının kısa öyküsü... Burada şehrin yeraltı yolları hakkında kısa bilgiler veriyor ama nerelerde olduklarını söylemiyorum, zira, dehlizlerin girişlerinden bahsettiğim anda mekánların bir anda hazine avcılarının akınına uğrayıp savaş alanına döneceklerinden adım kadar eminim.
Önce, konuyu kısa bir şekilde anlatayım: İstanbul’un özellikle eski semtlerinin altı, yüzlerce sene öncesinden kalma dehlizlerle doludur ve o semtlerin toprağın altında kalan kısmı tam bir köstebek yuvasını andırır. Dehlizlerin bazısı Osmanlı, bazısı Bizans, bazısı da Bizans’tan bile önceki zamanlardan kalmadır. Mevcudiyetlerini çok az kişi bilir ve dehlizlerden bırakın turistik broşürleri, arkeolojik kitaplarda bile bahsedilmez.
GEZDİĞİM İÇİN ŞANSLIYIM
Ben, İstanbul’daki bu yeraltı yollarının varlığını çocukluk yıllarımdan itibaren işitir ve dehlizlerle ilgili çok sayıda efsane duyardım. Şehri baştan başa katettikleri söylenir, "Bir ucundan girdin mi saatler boyu yürüyüp diğer ucundan çıkar ve kendini şehrin öbür tarafında bulursun" derlerdi. Hattá sadece mahalleleri değil, Boğaz’ın iki sahilini bile birkaç yerden birbirine bağladıkları anlatılırdı. Bizans zamanında imparatorlar ve patrikler güya gizli temaslar yapacakları zaman gidecekleri yere yeraltından gider, böylelikle gözlerden uzak olurlardı ve dehlizler öncelikle işte bu işe yarardı.
İstanbul’un bu yeraltı yolları, eski masallara bile konu olmuşlardı. Meselá bir Türk serdengeçtisi Bizans İmparatoru’nun kızına áşık düşer; kızı kaçırıp Hipodrom’daki, yani bugünün Sultanahmet’indeki dehlizlerden birine girer, elindeki meşaleyle aydınlattığı karanlık yolda birkaç saat boyunca bazen el yordamıyla yürüyüp Boğaz’ın karşı sahiline geçer ve İmparator’un hákim olamadığı topraklara ulaşıp sevgilisiyle beraber mesud bir hayat kurardı.
KÖSTEBEK YUVASI GİBİ
Yeraltı yollarından bazılarının mevkilerini sonraki senelerde öğrenebildim, hattá dostlarımla beraber içlerine de girdim ve dehlizlerde şartların elverdiği ölçüde gezip dolaştık. Ama dehlizlerin bazılarında toprağın çöküp yolları kapatması, bazılarında da etrafımızı belli bir mesafeden sonra ellerimizdeki fenerlerin bile aydınlatamadığı derin bir karanlığın sarması yüzünden daha ilerilere gidemedik. Kısa dehlizlerin çıkış noktalarına ulaşabildik ama daha uzun olanların nerelere gittiğini bir türlü öğrenemedik.
Şimdi, bu dehlizlerin ne vaziyette olduklarından bahsedeyim:
Bir kısmının duvarları ve tavanları tuğlalarla örülüdür. Bazıları tek bir yoldan ibarettir, bazılarında ise girişten 40-50 metre sonra bir yol ağzına ulaşırsınız ve önünüze değişik yönlere uzanan başka dehlizler ortaya çıkar. Bütün bu bilinmezliğin ortasında bilinen tek bir şey vardır, o da İstanbul’un altını baştanbaşa dolaşan yollar hakkında hiçbirşey bilmediğimiz, hiçbir bilgiye sahip olmadığımızdır.
İşte, İstanbul’un altında uzanan ve devásá bir köstebek yuvasını andıran bu dehlizler, asırlardan buyana ortaya çıkartılmayı ve üzerlerindeki esrar bulutunun dağılmasını bekliyorlar.
Burada, yeraltı yolları hakkında sadece bu kadar yazmakla yetinmek ve yolların nerelerde olduklarını söylememek zorundayım. Zira, dehlizlerin girişlerinden bahsettiğim anda kazma-kürekle çalışanından teknolojiye uyup dedektör kullananına kadar ne kadar hazine meraklısı varsa tamamının yeraltı yollarına dolacağından ve keşfedilmeyi bekleyen dehlizlerin bir anda savaş meydanına döneceğinden adım kadar eminim.
İŞ, ARKEOLOGLARA DÜŞÜYOR
Paris’i, Londra’yı yahut Glaskow’u yakından tanıyanlar gayet iyi bilirler: Bu şehirlerin altında yüzlerce sene öncesinden kalan ve şimdi gayet iyi korunan geniş mekánlar vardır ve bu mekánlar apayrı birer şehir gibidirler. Hattá, Paris’te kısa bir zaman öncesine kadar çok kişinin yaşadığı bu yeraltı mekánlarına şimdi gayet elit bir kesim sahip çıkmıştır ve buralarda verilen davetlerle yapılan toplantılar, katılanlarda bambaşka bir álemde oldukları hissini uyandırır.
Hem Avrupa’daki, hem de İstanbul’daki yeraltı şehirlerini görüp gezmiş bir kişi olarak söylüyorum: İstanbul’un dehlizleri, Avrupa’daki benzerlerinden daha eski olmasının yanısıra, çok daha esrarlı ama daha sıcak bir havaya sahiptir ve ortaya çıkartıldıkları anda cazibe merkezi olurlar. Ben, Konstantin’in kayıp surlarını ortaya çıkartan arkeologlarımızın günün birinde "yeraltı İstanbul’u"na da el atacakları ve binlerce senelik şehrin yerin altında unutulup kalmış olan simetriğini de bulacakları günü hayal ediyorum.
Bu tür söylentileri her zaman duyardık. İstanbul'u baştan başa kateden tünellerin olduğunu hep söylerlerdi ama yeri belli değildi. Tabii yeri açıklanırsa hemen define avcıları buraları yağmalayacak. Bu durumda bu tünellere devletin el koyması ve koruma altına alması lazımdır. Yalnız merak ettiğim bu tünellerin neden bugüne kadar gizli tutulduğu ve hala hiçbir şey yapılmayacak mı acaba?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder